ŞAİRDEN HAYATA "KIRIK ZAR"...

 

 

     Halil İbrahim Özcan'ın "1997 Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü" kazanan yapıtı "Kırık Zar",  37 şiirden oluşuyor. 1987'de cezaevinde iken benim de kadrosunda bulunduğum "Edebiyat Dostları" dergisinde ilk ürünleri yayımlanan Özcan, aradan geçen 10 yıl boyunca şiirini yetkinleştirdi, küçük ve özgün dalgalar halinde okyanusa taşıdı. "Kırık Zar", umduğumun üzerinde performansıyla, 1997 yılına gerçekten damgasını vurmayı başarabilmiş bir şiir toplamı.

     Halil İbrahim Özcan, şaşırtıcı imgeler ve özgün eğretilemelerle oluşturduğu dizelerinde, ilk bakışta kopuk kopuk gibi görünen, ancak kalıcı bir gökkuşağını daha da canlandırmayı amaçladığı için bu yönteme kattığı belli olan zeka parıltılı dolaşmalarıyla, şiirimize adeta yeni bir teknik öneriyor! Kitabına, "Cennetimsin ey kaçak şeytan!/saten bir siyah/sen keman çalıyordun yağmurlarla/kırılmış pencerende//çürüme zamanıydı çaresizlik saatinin tozunu alırken" dizeleriyle başlayan Özcan, yapıta adını veren "Kırık Zar" şiirindeki "bütün bir ömür dökülüyor gecikmiş ninnilerle/biraz 'seni seviyorum'la aşk biraz da yalanla idare//herkes sabah kendine uyanır" dizelerinden de anlaşılacağı üzere, daha çok 'devrik cümle'yi andıran bir söylemi şiirde zenginleştirmenin olanaklarını arıyor.

     Hayatı yanlışları ve doğrularıyla birlikte kucaklayarak, "bir mesire yerinde bu sabah/yazdığım son mektupla teslim ediyorum silahlarımı/asabiyim ve zır korkak" yaftasına bürünen şair, "çınlıyor bu sabah bir hiç sapsarı/ırzı kırık iğdelerde bahar kokusu" dizeleriyle de, kendisini etkileyen dış dünyadaki nesnelere mizahi bir söylemi andıran vurgularla gönderme yapıyor.

     Özellikle "Şaşırtmaca Oyunundaki Nü" adlı şiirin sonunda yer alan "endişesi çekilmiş mercan çürüğü buz üstünde gözlerim/gönlümün amanında yarama bir çocuk işerken/sirkat silahım olur yaşadığıma el ve karanlık/kar düşer kalır beyaz kalabalığımdan içeri" dizeleri, Halil İbrahim Özcan'ın teknik anlayışına ve vurgularındaki esasa ilişkin önemli ipuçları veriyor.

     Zaman zaman kendisine ve hayata ilişkin paradoksları alaycı bir dil ile dizelerine yansıtabilen Özcan, "ömür geçip gidiyor bekletilmiş tenhalıklarla/hayretle yaşlanıyor eski sayıklamalar/berbat gelecek programlar için gösterilen fragmanlar atlanıyor" şeklindeki tanımlamayla da bunu iyiden iyiye dile getiriyor.

     "Tiklerini terketmeyen hiç kimseye/sen gene de/büyüdüğünü söyleme e mi" diyen şair, hayata bakışındaki esası yansıtan "terkedişlerle kaç dünya sarsılır ki sen aldırıyorsun/ağlara takılı bekleyişlerde iskan/en diptekinin selameti için imhası yazı aslında/yeni bahaneler bulmadan çalkalanmalıyız" dizeleriyle tavrını netleştiriyor. Hele, "dalgınlık işte sonunda/hepimizin rüzgar alan bir yanı vardır" belirlemesi, Halil İbrahim Özcan'ın şiirsel anlayışını tam anlamıyla yansıtıyor.

     Sürüp giden o hayata ilişkin amansız mücadele, bir yandan "erkenci sabırlarda/bu yüzdendi belki de küçülmesi dünyanın/kalabalıklarla esneyip geriye kaykılırken/yeni kavga kılıçlarımız çekilmeliydi//külünü sudan çekti derviş" dizeleriyle yeni boyut kazanırken, bir yandan da "yırtılan bıçağın aralığında/coğrafyanı kazımaya zaman yetmiyor/bir avuç közden önce/düşüyor dilim//söndürün bütün lambalarınızı/yeni önderler bekliyor dehşetli kaçak" dizeleriyle tanımlanmaya çalışılıyor.

     "Gülüşünü kırar hep yanımda taşıdığım uçurum" diyerek aşk'tan çekincesini dile getiren Halil İbrahim Özcan, "nereden açıldı ki son sözlerin kapağı/kafirlik işte durmadan başı dumanlı dağları aramak/kimin aşkına ki dönen eteğin kıvrımlarında ibadet etmek" dizeleriyle de 'imkansız'a gönderme yapar. "Kalanlar Unutur" şiiri ise Özcan'ın şiir anlayışını ve tekniğini yansıtan özgün dizelerle örülüdür:

    

     "beyaz avuçlarında hoşnut değilim

     devrilsem kalıbım meryem

     yeni tüylenmiş kasığın dumanaltında

     samanyolu değiştirmektir hüzün 

 

     yok yok sözü bile edilmez

     çiziktir saflığın sonu

     taşınır yas ve üç silahşörlerin dördüncü yüzüğü

 

     her ölüm alışır kendi yanlışına

     kalanlar ise unutulur"

 

     "Eğilen başlar kendi rızasına gömülür" diyerek edilginliğe bayrak açan şair, "masumiyetini unuttuğun eşyalar arasında şimdi/tesellisiz bir kedi gibi dolaşıyorum/sabah olmuyor/sabahlar bir türlü olmuyor" dizeleriyle kendi varlığını da tanımlar.

     Kitabın son şiiri olan ve 6 bölümden oluşan "Kara Film" ise adeta bir final sendromunda şairin çığlığını yansıtır: "Dünyanın kurşun gözleri bugün senin içindi ceylan/orman değişirken derinleşen eski bayramların havasında/bugün sana çiçek bile koparamadan ey geçmiş". Ve yapıt, "Nüfuz eden söz kaldı giden atlının yoluna" dizesiyle sona erer.

     Halil İbrahim Özcan'ın şiirleri, zaman-uzam-nesne ilişkisindeki o tanımlanması güç boyuta 'etik' bir mesaj göndermeyi şiar edinen bir anlayışı içeriyor. Sahip olduğu dil ve jargonun yardımıyla, dizelere işlediği sözcüklerin yapısını kırıp yerine tasarlanmış bir 'meydan okumayı' ikame eden Özcan, bu yenilikçi tutumuyla da şiirimizdeki özgün yerini hazırlıyor.

 

 

 

Cumhuriyet Kitap, 1997

Bu içerikle ilgili diğer bağlantılar

Cihan Oğuz, 2005-2017

Cihan Oğuz Facebook  Cihan Oğuz Twitter  Cihan Oğuz Instagram

Web Sitesi Tasarımı ve Yönetim Paneli