"BAŞKALARININ GECESİ" VE İKİ MURATHAN MUNGAN

 

 

     Murathan Mungan, "Başkalarının Gecesi" adlı şiir kitabında, geleneksel tarzının biraz dışına çıkarak, kısa ve vurucu dizelerle okura sesleniyor. Bu şiirlerde, önemli ölçüde, hayata ilişkin bir çerçevenin bütün ayrıntıları, değişik imgeler ve eğretilemelerle oluşturuluyor.

     1990-1997 yılları arasında yazılmış bu şiirlerde, Mungan'ın alıştığımız çarpıcı dizelerinden örnekleri de sıkça görmek mümkün: "Görünmeyeni görmenin azabı/içimizde durmadan ödediğimiz" ve "Çılgınlıklar otu ağzımda/Değişik kalibreli intiharlar denedim/Dipteki arayış boş kovan/Başkalarının gecesi bitmedi daha" dizelerinde olduğu gibi.

     "Bütün mesele kullanışlı anlarda/Zamanı ıskalamamak" diyerek hayatın nabzını izlemenin büyüsüne atıfta bulunan Murathan Mungan, "Oysa hiçbir yolculuk taşımıyordu beni hiçbir yere" dizeleriyle de yönsüzlüğüne yanar. Aslında, "Kara Saplanmış Tren" şiirinde yer alan bu son dize, kitaptaki genel izleği de açıklar: Şiirlerde yoğun şekilde kullanılan 'kar' imgesi, belki de saflığın ve kirlenmemişliğin bir özlemi olarak Mungan şiirinin odağına yerleşir:

    

      "Karanlık sularda kalır soğuğum/Beni kar gecelerinde oku/Kör duvarlar, ölü aşklar boyunca",

      "Korktum ve kaçtım alabildiğine/Kara saplanmış trenlerin yolcusu olmaktan",

      "Karlı fundalıklarda bırak, kalın uykuların sabahında/Yaşamın saf değerlerini".

 

     Murathan Mungan'ın öteki kitaplarındakilere göre bu şiirlerin doğaya biraz daha fazla yaslanması da, saflığa ve kirlinmemişliğe yönelik bu arayışın bir metaforu olarak yansır.

     Yine de, "Şehir Melankoli" adlı şiir, sanki bu özleme set çeker gibidir:

 

     "Melankolinin gizli şehirlerinde

     birkaç adım önümde tekleyen kılavuz

     yaran nereli? diye sorardım

     yaran nerenden? derdi kılavuz

 

     bir süre daha susar,

     sonra şehre dağılırdık

     birbirimizin izinden

     aynı hedefte patlayan iki gölge

     başka şehirlerde yeniden

 

     böyle yaşlandık habersiz

     birbirimizden

 

     bazı şehirlerin melankolisi

     nereye gitsen nereye gitsen"

 

     Mungan, "Başkalarının Gecesi"nde, öteki şiirlerine göre biraz daha bilge, içinde felsefe barındıran ve olgun bir söyleme başvurur. "Geceler, ayrı düşmüşleri/birleştiren yalnızlık" dizeleri bu jargona bir model oluştururken, "ne çok şey sise borçludur yeniliğini" dizesi de, gizemli, büyülü ve aşınmamış duyguların/duyarlıkların bir metaforu olarak gözükür.

     "Korku" şiirinde yer alan "Sabahına çekip gittin, ben değildim korktuğun biliyorum/sen, zamanın geçtiğini/ve dünyanın korkulacak bir yer olduğunu o gece keşfetmiştin" dizeleri de, aynı felsefi bakışın bir yansıması olarak belirir.

     Bu söyleme, "Antik Kent" şiiri biraz daha katkıda bulunur sanki:

 

     "Bir dönüş biletiyle kırıldı gece

     kırıldı mevsim

     kalakaldık

     birbirine bakan sunaklarda

     zehiri giz olan otlar boyverdi

     kırık heykel parçaları dağılmış ten

     zaman tarihe geri çekildi

     kalıntıları ne kadar ipucuysa bir antik kentin

     o kadar biliyoruz nedenlerini ve sonuçlarını

     ayrılınca adını aşk koyduğumuz o şeyin."

 

     Mungan, tüm bu yeniliklerine rağmen anlatımcı bir üslupla seslenir. Bunda, şiirlerin hayata ilişkin birer 'mesaj' kaygısı taşıması da rol oynar kuşkusuz; ancak düzeyinden fire vermez: 

  

     "Deniz kokulu taşlar döşenmişti yollara

     Ben bile bilmiyordum nerde ayrıldık

     söndür küllenmiş sözcüklerini geçmiş zaman

     sararan firezleri geç

     yorumu gökyüzüne bırakılmış uçurtmalı tepeleri

     uzun bir yol için aldığın ne varsa bırak ardında

     saklayabilseydim dalgın bakışlarımı böyle zamanlar için

     saçlarını taradığım sular, rüzgar ve karanlık

     bak adın yazılı yeşim taşından örülü duvarda!" (Keşke)

 

    

 

     Mungan'ın "Sahtiyan", "Omayra" ve "Metal" adlı şiir kitaplarında ağırlıklı şekilde yer alan jargon, "Başkalarının Gecesi"nde yerini, genellikle "Yaz Geçer", "Oda, Poster ve Şeylerin Kederi", "Mırıldandıklarım" yapıtlarında bulunan söyleme terkeder. Türk şiirindeki iki Murathan Mungan, böylece yeniden kendini gösterir: Birincisi, söylemini daha çok tok, güçlü ve sahiplenen tarza yöneltmiş biçem; ikincisi de kentliliğin diline uygun şekilde, yalnızlık, hesaplaşma ve modern bir kurguyu ön plana alma kaygısı güden jargon... Her kitapta bu iki söylemden birinin izlerini buluruz; ne ki, bu sadece Murathan Mungan'ın değil, bütün bir toplumun trajedisidir aslında. Destansı, yücelten ve yalnızlığı çoğaltarak aktaran biçem, Mungan'ın ilk şiirlerindeki tarzın devamıdır. Kısa, felsefi atıflara ağırlık veren ve çoğunlukla da yalnızlığın yinelendiği dizeler ise "Kum Saati" ile başlayan modernist söylemin ifadesidir. Bu ikilem, asla düşünsel anlamda kaba bir kentli-feodal ikilemi değildir, kaldı ki Mungan'ın şiirsel düzeyi de buna izin vermez; ancak toplumun yaşadığı benzer kültürel trajedi, ister istemez Murathan Mungan'ın şiirlerine gizli ya da açık şekilde yansır.

     Aynı ikilemi, Mungan'ın roman ve hikayelerinde de görmek mümkündür: "SonIstanbul"daki biçem daha çok modern bir trajediye dayanırken, "Cenk Hikayeleri" yitmekte olan değer yargılarının kökenine ilişkin atıflarda bulunur.

     Yine de, "Başkalarının Gecesi"nde, bu ikilemin içiçe göründüğü dizelere rastlamak da mümkündür:

 

     "Göremedi ayağına takılan uçurumu

     sazı bir handa asılı kaldı

     solgun yüzlü çarşılar

     ve her şeyi örten bu karanlık

     içindeki yarım kalmış tarihi sürdürüyor

     şimdi şiirlerinde çıplak adım dolaşan

 

     ölümle yan yana yürüyerek

     tekleyen bir uçurum

     dibine vardı

     Divanı kül olmuş bir şair

     ne zaman doğar yeni külünden

     uçurdum ölümün mührünü

     uçurdu beni şiirinden" (Uçurum)

 

     Mungan, her iki biçemde de şiirsel düzeyinden ödün vermez; ancak kentli Murathan sanki biraz daha 'rahattır' konuşurken. Öteki Murathan ise tedirgin, yanlıştan çekinen ve şiirde siyasal söylemi yetkinleştirirken özen göstermeye çabalayan bir kimliktedir.

    

 

 

     "Başkalarının Gecesi"nde yer alan "Gökyüzü" şiirindeki "geçerken uğramaya kurulmuş ayaküstü saatler/ham düşü oyalanmanın, çaputu çözülmüş büyü/yağmurun sesi kadar bile tanıdık çinko damlar/tanımadığın yağmurlarda yıkanmış bıraktığın gökyüzü" dizeleri, tam da bu iki biçemin 'sentezi' gibidir.  Ama asıl 'sentez', kitabın son şiiri olan "Kalım"da kendini gösterir:

 

     "Parmak izi, ses ve

     hayvan resimlerinde yaşayan korku

 

     dışarıda ölüm

     mağarada kalım

 

     saf korku duvarlarda yaşayan

     hayvan ve kendi el izim

     o gün bu gün bizi bekleyen

 

     benim elim bu benim elim

     kaç bin yıl önce geçerken bu eli bırakmışım

     başkalarının gecesi için yaşarken ölmüş

     şimdi bir kitabın sonunda

     bambaşka bir yere geçerken elim."

 

     

 

Sombahar dergisi,

Bu içerikle ilgili diğer bağlantılar

Cihan Oğuz, 2005-2017

Cihan Oğuz Facebook  Cihan Oğuz Twitter  Cihan Oğuz Instagram

Web Sitesi Tasarımı ve Yönetim Paneli