LXXXIII.
Hayat bazen affetmiyor suçlarımı
Zamansız gitmelerim, ardımda kalan o sessiz efsane
Boğazımı düğümlüyor anıların keşfi...
Orada sen varsın, bense yitik bir kelime
Bağırıldığım kadar bağırılmışım
Ağlandığım kadar ağlanmış
Nasılsa kimse anlamaz
Aşkın tek heceli olduğunu senden başka
LXXXIV.
Sonrası, bir unutulmuş şubat yağmuru
Ömrün açılmamış sayfasına durmadan çisildeyen
Kelimeler dağılıyor oysa çivit mavide
Her biri zamansız birer damlacık
Ansızın gökyüzünü lekeleyen
LXXXV.
Ne olur denize sırtını dönüp de düşleme maviyi
Ürkütmesin seni martıların çığlık bayramı ne olur
LXXXVI.
Bir dünya geçsen
Ötekine çarpacak uykun
İyisi mi düşleri yeniden demle
Buhur koksun kalbindeki yeni dünya.
LXXXVII.
Ay bu gece kapansın ne olur
Hiçbir yıldız durup dururken kudurmasın
Çünkü kalbimi elime aldım yollardayım
Bir alaca aşk paklar beni
LXXXVIII.
Zaman bir yılandır bazen
Sinsice dolaşır içinde
Kalbine uğrar, bırakır zehrini
Gözündeki ışıltıya karışır fosforu...
Kımıldatmaz seni hiçbir şeye karşı
Donakalır ellerin çıngırağın sihriyle
Zaman akıp gider, damarlara karışır ağusu
Neresinden kestirip atsan ömründe bir iz...
LXXXIX.
Ağaçları yüklen, yaprakları, kelebek yuvasını
Karınca deliklerini, arı kovanını
Aşkı yüklen bir bahçeye dönsün ömrün
Kuşlar birden cıvıldasın dilinden öpen her şarkıda
XC.
Bu kervan bu çölü aşacak
Ne akbabalara yem olacak bahtı
Ne tek bir dervişten fire
Kısrakların terinde ömrün nişanı
Gelinlerde taze badem kokusu
Çocukların her düşü kılıçtan keskin
Tanrının her cezası başüstüne
Bu kervan bu çölü geçecek
Göç yaralı kalbini bırakacak yollara miras