LXXV.
Kalsın son atımı barutun
Ağacın son yaprağı
Köyün son delisi...
Vız gelsin kalbimdeki son dem
Alıştık nasılsa kuşun kırık kanadını görmeye
Onunla aynı şarkıda ölmeye.
Kalsın titrediğin bahar
Sakındığın aşk
Unuttuğun anı dikenleri...
Hepsini birden yuvarla uçuruma
Bundan sonra bembeyaz kalacaksa kalbin.
LXXVI.
Bir masal ortasında öl beni
O gece hiçbir yıldız kaymasın efkara...
LXXVII.
Yoruldukça daha çok itti hayat
Bulutlarda seyir keyfi
Yıldızlar hep alaycı...
Ölmüş kadar olduk
Ne ki bir atımlık söz kaldı
Onu fırlatmadan duramazdık kalbe
Şimdi bütün anıları çiğnemekteyiz
Ne sen bana koşarken ayağın takılacak
Ne ben cehennem ortasında unutacağım seni
LXXVIII.
Bütün kervan ayaktaydı
Bir kalpten ötekine göçen oklar
Dağ yamacında çıngırak oynatan yılan...
Ay, isli bir lamba gibi tepede
Durup dururken söndü yıldızlar
Ne ceza versek yetmeyecek kendimize
Nereye uzansak ömrümüz gözükecek
Ağaçta yaprak, yaprakta tırtıl, tırtılda can
Bütün kervan bir ağızdan seni söyleyecek
LXXIX.
Denizin ortasındayım şimdi
Unutulmuş bir ada
Bostancı’da bir kahve içimi...
Kendimi tokatlasam akşam erken bitiyor
İmkansıza uzansam nerede sabah?
LXXX.
Hep kutsal bir söz gibi uzaktın
Bir dua kadar yakın bazen
Hayat seni incitti ya, dönüşü mümkün
Yeter ki çıldırsın kalbindeki çocuk...
Yeter ki gözlerinden uzak dursun bulutlar
Sözlerinde zıplamasın bir palyaço ayağı
Ne yapıp eder bir buket çiçek yetiştiririm
Rıhtımda sessiz bırakmam kalbini
LXXXI.
Ne mi susturur o yaramaz çocuğu?
Ağzında aynı şarkıyı tekrarlayan bir mızıka
Notalar gelir, ezgiler gider
Kalakalır o çocuk sensizliğin raksında
LXXXII.
Yıldızlarla bir perde girdi aramıza
Şimdi hacivat oynatıyor aşkın gölgesinde aydede