İĞNE DELİĞİNDEN SIZAN PARS
Zor bir durak kalbin: Gümlemesi beyhude
Artık hiçbir ses onun gürültüsünden güzel değil
Kendi yarattığın ikiz kimlikte dolaş dur
Uçsuz bir orman orası, kaybolmak büyük mutluluk...
Ah, alışmak ani bir ‘ahmak ıslatan’,
çizmiş hayatın portresini: Orada sen
Hiçbir çerçeveye sığmayan masal damlası
Yaklaştıkça buharlaşıyor gözlerindeki ışıltı
Bir kavmin göç anındaki hüzün töreni bu
Eski defterler kervana yükleniyor,
yazık ki artık hiçbir günah açıkta değil.
Sana biçilen bütün roller kaçış noktası
Aşk: ertelendi, yokuşlarda durup dinlenmek de
Yokuşlar kalbinin sınanması, yokuşlar deli sağanak
Her şey tastamam donuk iken nereden çıkar bu yel?
Ömrün bir donkişot çığlığı -yıkılır kelimeler
Sana şaşkınlığın üç hecesi kalır, gerisi gelmez.
Peşinde paçaları çamurlu bir sakar, yürütüp durur hikayesini
Mikrofon uzattığın çocuktaki çocuksu şaşkınlık kadar
dünyadan kopuk, belki de her satırıyla dünyaya ‘kesik’
Ama mutlaka bağlanmak: Yazık bir ömrün fotokopisi
Tam ortasında siyah bir çizgi emekliyor.
Hayatı kolaylaştırmak garip bir bilmece
Hiç asılmadın, gözünden eksilen kareler bundan
Bir ormanın aniden kundaklanmasına benziyor
kalbine inen ses
Artık her çığlık içinde çoğalan bir yaprak.
Madem seçtiğin o küçük yıldız bir volkana teşne
Hangi gürültü önleyebilir sessiz cehennemleri?
Ah, alışmak ani bir kaçış
Binlerce yıldız kayarken ormanda usulca süzülen pars
elbet zoru başardı iğne deliğinden sızıp geceye karışarak.