Bir Yusuf Masalı: Sıçrama Tahtası
 
         İsmet Özel’in tam 16 yıl aradan sonra yayımladığı “Bir Yusuf Masalı” adlı şiir kitabı, bugünkü şiirsel çizgisine tam bir “sıçrama tahtası” niteliğinde. Ne ki, bunu sağlayan kitaba adını veren ve yedi bab’dan oluşan uzun şiir değil. Kitabın başında yer alan ve her biri bağımsız içerik taşıyan “Münacaat”, “Naat”, bir doruk düzeyindeki “Sebeb-i Telif” ve “Dibace” şiirleri...
         İsmet Özel, bu son bağımsız şiirleriyle, yeni şiirsel serüvenine ilk adımı atıyor. Ancak yedi bab’lık “Bir Yusuf Masalı”, kelimenin tam anlamıyla düşkırıklığı yaratıyor. Anlaşılan uzun soluklu bir şiirin peşine takılıp, dizeleri geleneksele yaslanan bir söylemle dile getirme çabası, İsmet Özel’in kalemine ket vurmuş. İsmet Özel, Sezai Karakoç’un “Leyla ile Mecnun”una benzer bir tarz denemek istemiş, ama bu tarza bizzat kendisi yabancı kalmış. Kaldı ki bu tür bir seçim şairin serüveninde ilk kez gerçekleşiyor.
         Daha çok “destansı” bir havada dile gelen dizeler, çoğu kez tekrara, bazen de kuru bir anlatıma yolaçıyor.
         “Bir Yusuf Masalı”nın Birinci Bab’ı olan “Şivekâr’ın Çıktığıdır”, sonrakilere göre daha yetkin dizelerden oluşuyor. Bir “başlangıç” yapmanın avantajıyla, İsmet Özel de bu dizelerde daha rahat ve kompleksten uzak:  
 
“Ey sökülmüş cep! Ey ıslak yorgan!
Ey bulduğu her bahaneyle çıngar çıkaran
Yardım et! Yardım et!
Bana ilah mahvedecek
bir uzuv lazım.
Gel çabuk
Beni üzüntünün koynunda beklet
Orada tohum serpecek kadar
Bana zaman tanı.
Ve konuş
Varsa eğer yazgımızın beş duyusu
Yazgı dediğimiz şeyin deveran ediyorsa kanı
Söyle ona vazgeçsin beni üstümden esip yönetmekten
Bana diş geçirsin de anlasın bakalım hangimiz daha kekre
Çarpayım gözüne bir, kulaklarını çınlatayım hele
Uzaktan işmar edip durmasın bana
Gelsin bana dokunsun
Alnının çatında değil belki
Ama bir iriminde aklının
Kalsın korkum.
 
Benim elbet bir bildiğim var. Hayat saçma sapandır.
Üstüme saçmalı tüfeğiyle ateş açtı hayat
Yaylım ateş, bombardıman, güldürücü gaz
Şairsin! Arkanı dönme! Neyin var sen de fırlat!
Hiç yoksa şu inkisarı kağıda geçir, sonuna kadar yaz
Nasıl olsa çıkaramazsın saçmayı etinden
Hiç deneme
Cibril'i düşünmeden
Asla yaşayamazsın
Seni uçurmazsan yandın
Kuşları da uçuran
Ey şair! Ey dilenci!
Kanatsız, mızmız, sözün köpeği
Tiryakilik peşinde geceleri
Günün ortasında karmanyolacı.
Sana değil Davud'a yaraşıyor sapan
Korkun var bölük pörçük
Ümidin çatal çatal
Baka gör bunların arasından
Hangi yer sana ayrılmış
Hangi yare senlik bir şey bırakmış
Çalap.
 
Anlat:
Bu bir Yusuf masalıdır de
Bunu söyle ve fakat
Şunu da sor
Yusuf'un masalı neden
Yusuf'la başlamıyor?
Bir varmış bir yokmuşla başlıyor bütün masallar gibi
Bir Şivekar varmış, bir gençkız
Yusuf yokmuş, cinler
Kaçırmış, yazgı
Saklamış onu.
 
Masalın orasına gelince bir Yusuf gösterilecek
Ama önce masalı bir Şivekar
Nasıl başlatıyor
Bilmek gerek.”
 
Bu dizeler, daha sonra yerini, alışıldık İsmet Özel şiirinden ziyade, uzun ve bir boşluğu tamamlamak için yapay bir çaba gösteren kelimeler bulutuna bırakıyor:    
 
“Genç bir kızla, bir bakireyle başlıyor anlatımız.
Çünkü bakirelik, o bir baş dönmesidir
Başta gelir, başa gelir, başı yerinden eder
Eksiksiz olup hiçbir iyelik tertibi gerektirmeyecektir
 
Sorguya açık kim derseniz bakiredir, odur bakire
Kapağı hiç açılmadıysa kitap
Kaş çattırır insana, korku verir
Oysa kitap ki yarıya kadar okunmuş
Bakiredir.
Bırakalım başta kalsın.
Gençlik
Ve kızlık dursun başında efsanemizin.
Şivekar'la
Bir gençkızla başlasın anlatımız
Ağlatımız
O dahi gençlik ve kızlıkla bitecek bittiği an
Zaten son erek değil miydi
Genç ve kız?
Vay anam! Ter ü taze ve domurmakta olan her ne ise
Hele bir dalmaya gör onun döngüsüne.
 
Şivekar'dı
Gezmeye çıkmıştı ikindileyin
Evlerinin az ilersindeki koruda
Genç kızlar bunu yapar
Her gençkız ruhta birikmiş sözlerin
Sürgüsü açılsın diye
Hep gezintiye çıkar.
Kıştı mevsim. Toprakta kar.
Çok tutumlu bir söyleşi gibi berraktı çamların yeşili.
 
Avcılar göründü uzaktan
Şivekar avcılara görünmek istemedi
Sindi en bildik köşesine çamlığının
Kendi yerinden dinledi
Fend eden, tuzak kuran, ok atan bu milleti.
Avcı bunlar
Bir kuş vurdu tezelden
Aralarından biri.
Nasıldı kuş?
Neresinden vurulmuştu?
Şivekar göremedi.”
 
         İsmet Özel, anlaşılan, dönüşümün basamaklarını örerken, bunu sade, çarpıcı imge ve eğretilemelerden uzak ve yalınkat şekilde başarmak istiyor.
Bir Yusuf Masalı, daha çok anlatıma ağırlık veren, İsmet Özel’i simgeleyen bütün üstün özelliklerden arınmış şekilde devam ediyor:
 
“Kar ve kan. Ak ve kızıl.
Bir yüzün suçsuz zemininde
Tutkunun canlandırdığı şey.
Siması da iması da Yusuf'un
Böyleymiş meğer.
Kar üstüne düşen kandı
Yamandı
Bir avcıdan Şivekar'a ulaşan haber
Müjde değildi.
Neden bir yavuzluk
Bir durulukla beraberdi?
Şivekar bunu bilmek istedi
Bilmek, bilmek, bilmek istemi
Kızda çözdü bütün bağlarını kadim alemin
Alem alemler oldu, cümle alem gevşedi
Kız için artık gevşekti
Pekinlik bohçasının hodbin düğümü
Haber deriştirdi kızı
Soru
Dünyayı karman çorman bıraktı önüne
Dünyayı, önce onu delmek
Yusuf'a varmak gerekti
Desem ki kapı açıldı
Yalan olur
Ama kilidin kalktığı belli.
 
Var idiyse bir kuş
Kalbinden başka yeri olmayan vurulacak
Vuruş değil de vuruluş kilidi kırsaydı
Kendi sorgusu yüzünden ayağa kalkıyor insan
Arıyor. Yusuf bir ayna mıdır acaba?
Çetrefil, kuşku dolu, yadırgı
Ne kadar kendi oldu insan
O kadar başka.”
 
         Bir Yusuf Masalı, aslında ikilemli bir şiirsel yapıyı birarada tutmayı başaran özelliklere sahip: Kitaba adını veren uzun şiirden önceki dört şiirin İsmet Özel’in serüveninde yarattığı atmosfer ile sonrasındaki destansı ama nahif söylem, bu ikilemi iyiden iyiye açığa çıkarıyor.
         Yapıttaki “Yusuf’un Kaçırılışıdır” başlıklı ikinci bab da, ilkine göre daha çok anlatıma yaslanan ve şiirin olanaklarını neredeyse “yeteneği sınırlama” düzeyine indiren bir şiirsel form. İsmet Özel, kitaptaki şiir yolculuğuna son durağı ararken, o süreçte bir yapı oluşturmaya çabalıyor ve eseri “ayıklanması gereken” bir dizeler bütününe mahkûm ediyor:
 
“Yusuf
Üç cin tarafından yedi yaşında
Kaçırılarak karışmış oldu kırklara.
Haz ciniydi ilk göz koyan: Kızguran derlerdi ona
Öyle bir cindi ki canın tam ortasında
Bu dünya, öte dünya
Nerelerden geçiyorduysa ikisi arasındaki çizgi
Yoktu ayrım yerini bu yaratıktan daha iyi bileni
Çocuklukla, gençlikle, yaşlılıkla
Geçen ömrü içinde dağılır ve toparlanırken insan
Hep duyulan haz cininin kopardığı gürültüden
başka bir şey değildi.”
 
         Yine de, İsmet Özel, tüm “kuru” söylemine karşın, toplamı 84 sayfayı bulan “Bir Yusuf Masalı” adlı uzun şiirinde zaman zaman kendine özgü ataklara girişerek, şiirin kendisine ait olduğunu hissettirebiliyor:
          
“Haz
Güzellikten ayrılmak istemezdi
Arınmak isterdi haz
Hazzı arıtmaya güzellik yeterdi.
Kaçırılmazsa, insanlar arasında bırakılırsa Yusuf
Bir gün, nasıl olsa, er geç
Güzelliğin yanı başına bir şehvet
Bir hüsran, bir hatıra
En azından insanların o hiç vazgeçmedikleri
Bir mukavemet eklenecekti.
Güzellik bulandıkça
Haz bulandırılacak
O zaman Hüsnü Yusuf’a bakan diyecek ki
Güzel; ama bir pürüz var
Güzel; ama başıma kim bilir ne belâ açar
Güzel; ama daha temiz olabilirdi.”
 
         Üçüncü Bab olan “Şivekâr’ın Yolculuğudur”, “Eskiler iz sürerdi/Biz muttasıl arıyoruz yeni insanlar/Arıyoruz âlemin iç yüzünden zihnimize/Yansıyan bir tasarımla gerçeği” dizeleriyle başlayınca, umutlanıyorsunuz. Ancak sonraki dizeler, yine bir hikâyeyi andıran içeriğe sahip:
 
“Şivekâr bizden biri
Yola çıktı yolu bilmeden
Arıyor bir hedef gözüne kestirmeden
Aradığı ne sevgili, ne efendi, ne sultan
Özünü harekete geçiren onun
Kanını kaynatan candır düpedüz kendi canı.
Yol canlılıkla mukayyet
Gitti deriz
Ölenler için
Yalnız yaşayanların işidir
Yola çıkmak, yolu kat etmek.”
 
         “Bir Yusuf, Bir Şivekâr” başlıklı Dördüncü Bab, yine İsmet Özel’in bu şiire özgü anlatımcı tarzının kurbanı oluyor. Şiire hâkim olan vaazcı söylem, klâsik İsmet Özel üslûbunu çiğneyen bir hâkimiyet alanı yaratıyor:
 
“İnsan soyu
İletkenliğiyle ünlüdür öteki türler arasında
İki insan
Başka hiçbir yaratıkta olmayan
Geçirgen bağın başlatıcısıdır
Anneler ve babalar
Oğullar, kızlar, hısımlar
Komşular, hemşehriler, yurttaşlar
Hangileri arasından seçilirse seçilsin
İki insan bir araya gelince
O geçirgen bağa bir ilmik atar
Bazen fiyonk olur arada
Bazen her şey düğümlenir
Yine de sonuna kadar
Bu bağın götürdüğü
Yere kadar gitmez
İnsanlar
Dostluğa, kandaşlığa, aşka evet
Evet; ama nereye kadar?”
 
         İsmet Özel, tuğla gibi örerek inşa etmeye çalıştığı destansı hikâyesinde, sorusuna yanıt bulur:
 
“Bunun bir son kertesi vardır
Binlerce yıl iki insandan çok azı
Son kerteyi birlikte tanımıştır
Sûra üfürülürken, çan çalınırken, ölü gömülürken
İki insan tahsil eder zamanı
En doğrusu son kertede iki insan
Vakitsiz okunmuş bir ezandır
Yusuf ile Şivekâr
Vakitsiz okundular
Çünkü zaman
İki insan
Ya da
Hiç.”
 
         “Bir Yusuf Masalı”, “Suyun Sızladığıdır” başlıklı Yedinci Bab ile nihayete erer. Bu bölümün -ve kitabın- iki dizeden oluşan son kısmı, İsmet Özel’in gerçek şiirsel gücünü gösterir: “Sızıyı gideren su/Suyun sızladığını kimseler bilmez.

Cihan Oğuz, 2005-2017

Cihan Oğuz Facebook  Cihan Oğuz Twitter  Cihan Oğuz Instagram

Web Sitesi Tasarımı ve Yönetim Paneli